Her insanın “Bir nedeni olmalı mıdır?” Evet.
Bence bu soru hayata tutunmakta herhangi bir neden arama ihtiyacı duymayan insanların dahi kendisine sorması gereken soruların başında gelmelidir.
Tek bir kez o nedene dayalı soruyu bulduğunda ise bir daha yaşamla kavgalı kıvama gelmemen gerekir.
Hayatın insana sunacağı belirsiz her elim olayda bulduğun o neden senin hayata karşı bir savunma gardın olmalı.
Tıpkı bir sporcu gibi. Sporcular ona gelecek her belirsiz darbede kendi antrenmanlarında geliştirdiği, ayakta kalmasına neden olabilecek bir savunma gardı alanı geliştirmelidir; bunu bilirler.
Bizler de benzer bir nedenle her olayı ele almalıyız. Sportif bir oyunmuş gibi hep hareket hâlinde geçen yaşamlarımızda hayatın bize bir sporcu edasıyla boy göstermesine, bir sporcunun bulduğu o savunma sanatı mantığıyla karşılık vermeliyiz.
Hayata karşı bir savunma alanı oluşturduğun zaman sende beliren olgunluğunla beraber bulduğun tek bir nedenden dolayı güçlü durma arzusunun seni terk etmeyeceği hissini, her zaman yanında hissediyorsun.
Çünkü gücün bir nedene bağlı oluyor. Tek bir nedeni olan o neden sorusu tüm sayısız nedeni olan soruların toplamı oluyor.
Bir nedeni olanın “nasıl”la biten karmaşık soruların arkasına sığınma bahanesi de olmuyor. Kendini her zaman güçlü hissetme fikrine alıştırıyorsun.
Böylece hayatta karşılaştığın karşılaşacak olabileceğin her elim olayda daha farklı hissedebilmeyi de başarıyorsun. Dayanma gücüne odaklı bulduğun o nedenle asla pes etmemeyi kendine öğretiyorsun.
Kazanmak, böyle elde edilen bir olgu; zamanla daha iyi anlıyorsun.
Kazanmanın da verdiği mutluluk hissiyle beraber, hayat: “tek bir nedenden oluşan” ama aslında o nedenin “her şey’in” birer toplamı olduğu düsturuyla acıyı ve hüznünü de normal karşılıyorsun.
Çünkü hepsi bir hepsi aynı.
Acılar ve hüzünler hayatın insana bir neden arayışına ortak bir vesile. Yaşanması gereken bir neden bulmanı sağlarcasına bir şeyler fısıldıyor.
Bazen o sese kulak vermekle iyi ediyorsun.
Ama o ses insana gelmeden kendi bulduğun nedeninle beraber sana fısıldayan sesi tebessüm ederek uğurluyorsun.
Seslere kulak kesilip beklemeyişlerinin verdiği geç kalmamanın ödülü de bu oluyor.
Beklemek; sesin sana fısıldamasını beklemek, ne değişik bir süreç. Nedene dayalı öğrenme ihtiyaçlı, her beklemeli süreç senin o nedene kavuşmanı değil, onu kendin bulmanın önünde duran bir engel oluyor.
Bazen hayatı duymamak gerekebiliyor.
Bu durum insana ödül olarak birer birer olgunluk mertebesi de katıyor.
“Hayat insanın kendi içindedir.” anlayışına sahip olman gerektiği yerlerde üzerinde biriken modun her neyse her gelen mevsime bakışında onu kapsıyor.
İç dünyanda oluşan şekline senin karar verdiğin her mevsimsel buhran, hayat hakkında duyman gereken söylemler içeriyor.
Kararlar, nedenler, amaçlar ve bunların sonunda elde edilecek kazançlar da insanın içinde.
Ya nedeni kendin belirlemekle, belirlediğin nedene de bağlı kalmayla geçiyor ömür.
Ya da o nedeni hayattan beklemekle.
Kararsızlık da, bir karara varmak da hepsi içimizde.
O içten gelen nedene dayalı ufuk açabilecek sesimize kulak verenlerden olmak dileğiyle…