Mucizelere inanır mısınız?
Çoğu kişi mucizeler inanmaz, hep mucizelerin büyük bir şey olduğunu düşünürler ama mucizeler bazen o kadar küçük detaylarda saklıdır ki her nefes almak, nasıl bir mucize ise bir bakış da bir mucizedir. Mucizeler insanoğlunun belki de hayatını çoğu zaman şekillendiren birer olaydır. Yaşamak bir mucize ise neden bu mucizeleri sımsıkı tutmuyoruz, elimizden kolayca kayıp gitmelerine izin veriyoruz? İnsanın hayatında hiç beklemediği mucizeler çıkar. Tam her şey bitti dediğiniz anda bir mucize çıkar ve sizi yeniden ayakta tutar,
Buna en güzel örnek:
Türk Gülçin ve Rum Kosta’sın (Koray) hikayesidir:
Yıl 1960’lı yıllar, Kostas 16, Gülçin 12 yaşındadır, bunlar aileleriyle birlikte Feriköy’de yaşarlar, Kostas çok yakışıklı ve aynı zamanda iyi bir futbolcudur. Kostas sürekli motoruyla oradan geçer ve Gülçin sevgisinden kavrulurken bir taraftan da onu pencereden usluca seyreder. Bu kadar güçlü duygular ancak karşılıklı yaşanır. Bir gün top sahasında, avucunu açıyor, içine bir kağıt bırakıyor. Heyecanla açıyor bakıyor. Bir kalp çizmiş, “Benim olur musun?” yazıyor. Çok uzun süre o minik notu hiç yanından ayırmıyor Gülçin. Arkadaş doğum günleri oluyor, orada bir iki dans ediyorlar, heyecandan ikisi de titriyor… “Bakkala ekmek almaya gidiyor.” diyor, Kostas köşede bekliyor onu. Bir iki dakika onu görüyor. Onun için yaratılmış olduğunu ruhunun ta en derinlerinde hissediyor Gülçin. Kostas’ın Gülçin’in, o da Kostas’ın diye düşünüyor, birbirlerine aitmiş hissediyorlar. Geri kalan herkes, her şey bu evrende teferruat. Üç yıl bu böyle devam ediyor…
Gelecekle ilgili çok güzel, masum hayaller kuruyorlar. Gel zaman git zaman ülkenin siyasi iklimi değişiyor, siyasi ayrılıklar derken iltica durumu ortaya çıkıyor. Saldırılar falan derken bir gece ansızın buradan göç etmek zorunda kalıyorlar. Gülçin, bir sabah varlık sebebini kaybediyor; ekmeksiz, susuz kalıyor. Ailesi, ”Kostas, Yunanistan’da trafik kazası geçirmiş ölmüş.” diyorlar ve Gülçin bir çiçek gibi solup hayata küsüyor. Tabii Kostas’ın durumu farklı değil, yirmi yıl ne bir ses ne bir görüntü ne de bir şey ama kalptekiler baki kalıyor. Sonra ikisi de evlenmek zorunda kalıyor, Kostas’ın iki oğlu, Gülçin’in iki kızı oluyor. İkisi de ayrılıyor ama hiçbir zaman birbirlerini unutamıyorlar. Gülçin THY sınavına girip yıllarca hostestik yapıyor. İşin mucizesi de burada… Bir gün Gülçin Atina seferine çıkıyor, arkadaşı bir tepsi baklava getirip birine vermesi gerekiyor ve Gülçin’den rica ediyor vermesini, dışarıya çıkınca baklavayla Gülçin, dışarıda bekleyen kişi o. İkisi 20 yıl sonra ilk görüşte birbirlerini tanıyorlar. Kostas, ”Gülçin sen misin?” diyor, ”Evet.” diyor ve ”Ne yaptın?” diyor ”Ayrıldım, sen?”. ”Ben de ayrıldım.” yanıtını alıyor, Gülçin’in Türkiye’ye dönmesi gerekiyor. Türkiye’ye döndüğünde bir bakıyor karşısında Kostas.
”Seni bir kere kaybettim, bir daha kaybedemem, benimle evlen.” diyor. Evleniyorlar.
Kostas, Müslüman olup Koray adını alıyor ve şu anda bir lokanta işiyle mutlu mesut yaşıyorlar. Mucize bu olsa gerek. Mucize insanın en beklemediği anda, en zamansız anda gelebiliyor ama kıymetini bilirsek her mucize dibine kadar yaşanmaya değer… Siz bakmayı bilirseniz… Mucizeleri görmeyi bilirseniz…