Günlerden bir gün, bir kadın hayatındaki bütün sorunlarıyla yaşamaya çalışırken adamın birine rastlamış. Önce fark ettirmeden bir süre izlemiş, biliyorum bu çok rahatsızlık verici. Ben sadece olanı anlatıyorum, affedin beni. Adam öyle hayat doluymuş ki izlendiğini çok sonraları fark etmiş, onu da fark etmiş çünkü kadın artık kendisini görmesini istemiş. Ayaküstü bir sohbet etmişler. Kadın bir arkadaşlık kurmak istemiş, tabii bunun için adamın o geniş çevresine girip bir de kendini görmesini beklemesi lazımmış. Düşünmüş kendi kendine, kaybedecek neyim var sanki. Adamla daha sık sohbet etmeye başlamışlar ama hâlâ tanımıyorlarmış birbirlerini. Tanışmışlar. Kadın fark edilmeyi beklerken fark etmiş yapayalnız dizlerini kendine çekmiş ağlayan adamı. Gitmiş yanına ve sessizce oturmuş, adam da fark etmiş fark edildiğini. Gözlerinden yaşlar akarken gülümsemiş bu küçük kadına. Adam yaralıymış, kadın yarasını sarmış. İyi olunca kuru bir teşekkürle bırakıp gitmiş kadını öylece. Kadın düşünememiş sonunun kötü olacağını, aklında sadece gülümsemesi kalmış adamın. Kadın bu küçük gülümsemeye takılmış kalmış niyeyse. Ve sonra fark etmiş aslında adamın bu koca çevresinin içinde yapayalnız olduğunu. O da fark edilmeyi bekliyormuş, biri tarafından. Kim bilinmez elbette. Kadın koymuş kafasına, iyileştirecekmiş bu adamın yaralarını. Merhemleriyle, sözleriyle… Derken adam da fark etmiş fark edildiğini, sevinmiş. Kadın öyle anlamış belki de. Adam da kadının ellerini tutmaya, yüreğine bakmaya başlamış. Bunları bana anlatırken kadın durmadan ağlıyordu, anlam vermesi zor. Daha sık sohbet etmeye, birlikte zaman geçirmeye başlamışlar. Adam başta zaten hastaymış, bu yüzden kadının daha fazla ellerini tutamayacağını söylemiş. Kadın üzülmüş ama sorun etmemiş. Kaybedemezmiş ki adamı, sohbetleri kesilmemiş. Eskisi kadar yakın değillermiş ama bir şekilde samimiyeti koruyorlarmış. Bir gün adam yeniden tutmak istemiş kadının ellerini, kadın tam da unutmuşken. Hastaydım ve öleceğim sanıyordum, halbuki seni istiyordum demiş. Kadın tam hislerini bitirmek üzereymiş, kafası karışmış ve düşünmüş bu konu üzerine. Çok düşünmüş biliyor musunuz, nedense tekrar üzüleceğini hissetmiş olsa da üstelemiş bu konuyu. N’apsın seviyormuş. Adama sormadan tutuvermiş ellerini. Adam afallasa da bekliyormuş bunu. O da sarmış parmaklarını parmaklarıyla. Güzel gülümsemesini defalarca kez bahşetmiş kadına. Kadınsa hiç durmadan sarmış, sarmış ve sarmış adamın yaralarını. Ta ki yaralardan geriye sadece izler kalana kadar. Adam izleri görünce yine üzülmüş, gözleri doluvermiş. Kadın dayanamayıp tüm izlerini mühürlemiş adamın dudaklarıyla. Adamsa sımsıkı sarmış kadını kollarıyla. İnandırmış kadına kendisini, sevdiğini… Her şey yolunda giderken, kadın her sabah adamın ruhunu müzikle işlerken adam dur demiş. Dur, daha fazla devam edemeyiz, demiş. Kimsenin söylediğinin umurunda olmamasını bastırırken, kadından büyük olduğunu vurgulamış yine insanların söylediklerini önemseyerek. Kadınsa öylece bakmış adama, yaralarını sarıp iyileştirdiği ve ruhunu öptüğü o adam, bu karşısında duran adam mıymış şimdi? Paramparça olmuş ruhu, yara bere olmuş dizleri. Bütün bunların dışa vurumuysa gözleri sayesinde olmuş. Gözlerindeki o yaşlar ruhunun nasıl yaralandığını adama göstermek ister gibi akmış dışarı. Sessizce hoşça kal demiş gözlerinde yaşlarla. Adam yüzüne bile bakmamış kadının, hoşça kal demiş bastırarak ve dönüp arkasını uzaklaşmış. Kadın kaybolana kadar izlemiş adamı ve adamın yanında giden ruhunu…
Abonelik
0 Yorumlar