Hatırlar mısınız küçükken okula yeni başladığımızda ya da okula yeni bir öğretmen geldiğinde, öğretmen bizlerle bir tanışma faslı başlatırdı. İsmimizi öğrendikten sonra her birimize büyüyünce ne olmak istediğimizi ve nedenini sorardı. Her birimizin istediği meslek farklı olurdu fakat genelde nedenleri aynı olurdu. Mesela ince ve biraz da rahatsız edici sesiyle Ayşe “Öğretmenim ben doktor olmak istiyorum çünkü doktorlar insanları iyileştirir.” O küçük bedeni ile kendince güçlü bir görünüm sağlamaya çalışan Ömer de “Öğretmenim ben polis olmak istiyorum çünkü polisler insanları kötü kişilerden korurrr.” Minik mavi gözlüğü ve yüzündeki tatlı tebessümüyle Murat ise “Öğretmenim ben siz gibi öğretmen olmak istiyorum çünkü öğretmenler olmasa insanlar hiçbir şey öğrenemez. Bu yüzden öğretmen olup insanlara yardımcı olmak istiyorum.” ve bunlara benzer cevaplar verirdik. Çocuksu saflığımız ve en temiz düşüncelerimizle, aklımızın dediklerini değil kalbimizin dediklerini dinlerdik. Peki bizlerin büyüdükçe fikirlerimizin nasıl vahşileşip bencilleştiğini fark ettiniz mi? Lise bitiren ve üniversite tercihi öncesi o polis olmak isteyen Ömer’e tekrar hedefi sorulunca “Hacım şimdi İzmir’de herhangi 4 yıllık bi’ üni tuttursam sonra bitirince polisliğe geçerim. Hem üni ortamı görürüz hem de devlete sırtımızı dayarız gül gibi yaşar gideriz.” demesindeki etken ya da etkenleri nedir hiç düşündünüz mü? Günümüzde acaba geleceğe ümit olan biz genç nesilden kaçımız bütün engellere ve zorluklara rağmen “Bana verilen eğitimle beraber kendimi geliştirebildiğim kadar geliştirmeliyim ki halkımın arasında bana biçilen yerde halkıma en kaliteli hizmetlerimi sunabileyim.” diyoruz? Peki bizlerin böyle düşüncelerle eğitimimizi bitirdiğimizi düşünsenize. Günümüzdeki birçok canımızı sıkan dert ve tasalarımızın kolayca üstesinden gelebiliriz. Şimdiki olduğumuzdan daha güçlü ve kenetlenmiş bir millet olabiliriz. Birbirimize olsan saygınlığımızı arttırabiliriz. Ancak gerçeğe dönüp baktığımızda böyle düşünüp icraata döken insan sayısı yok denecek kadar az. ”Edep sahibi; yediği tokadın sahibini aramaz, neden yediğini arar.” demiş (H.z) Mevlana. Bizler ise hayattan yediğimiz her tokatta dönüp sebebini aramaktan kaçıp hep bahanelerimizin karanlığında kayboluyoruz. Gün geçtikçe birbirimize olan, hayvanlara olan, çevreye olan saygımızı ve edebimizi yitiriyoruz. Hayata olan ve insanlığa olan inancımızı gün geçtikçe kaybediyoruz. Fakat ben inanıyorum ki her kuşakta olduğu gibi gelecek kuşaklarda da o az dediğimiz temiz düşünceli insanlar aramızda bulunacak. Bu insanlar var oldukça da ümit ışığı yanmaya devam edecek. Belki de dünya, kalbi güzel insanlar hatırına dönmeye devam edecek.
İlim bilim ve edep üçlüsünün hayatımızdan hiç eksilmemesi ümidiyle vesselam…