fbpx

Alman tiyatrocu Bertolt Brecht, çeşitli kaynaklarda şu sıfatlarla anılır: Oyun yazarı, tiyatro kuramcısı, dramaturg, yönetmen, epik tiyatronun kurucusu ve baş temsilcisi, diyalektik maddeci tiyatro biçiminin öncüsü, şair, hikâye yazarı, romancı, estetikçi…

Tam adıyla Eugen Berthold Friedrich Brecht, 20. yüzyılın eşiğinde, 10 Şubat 1898’de Alman İmparatorluğu’nun Bavyera eyaletinde yer alan Augsburg kentinde doğdu. Bir kâğıt fabrikasında müdür olan babası Berthold Friedrich Brecht bir Katolik iken annesi Sophie Brecht ise dindar bir Protestan idi.

Annesinin yönlendirmesi ile İncil’i öğrenmesi Brecht’in yazıları üzerinde ömür boyu sürecek bir etki yaratacaktı ki oyunlarında sıkça görülen “kendini inkâr eden kadının tehlikeli imajı” da annesinden geldi.

İlk şiirleri 1914’te yayımlanan Bertolt Brecht’in okul hayatı hakkında çok fazla bilgiye sahip değiliz. Liseyi prestijli bir okul olan Koniglisches Realgymnasium’da okuduğunu ve burada  “Enfant Terrible” yani Dehşet Çocuk olarak tanındığını biliyoruz. Bu lakabı almasının sebebi Birinci Dünya Savaşı Avrupa’yı kasıp kavururken, her yerde vatan için savaşmak ve ölmek yüceltilirken, onun savaş karşıtı bir deneme yazmasıydı. Zaten bu yüzden okuldan atılmanın eşiğine gelmişti.

Tiyatro merakına rağmen 1917 yılında babasının önerisiyle Münih Ludwig Maximilian Üniversitesinde tıp okumaya başladı. Brecht, yine aynı üniversitede profesör olan ve Almanya’da akademik tiyatro çalışmalarının babası sayılan Arthur Kutscher’in tiyatro tarihi seminerlerini takip etti. Bertolt Brecht’in ilk oyunu Baal’i (1918), Kutscher’ın seminerlerinden birindeki bir tartışmaya yanıt olarak yazdığı söylenmektedir.

Brecht, Ekim 1918’de yani Birinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde sıhhiye eri olarak askere alındı. Augsburg’da bulunan gezici bir askerî hastanede bir ay kadar çalıştıktan sonra, Kasım 1918’de savaşın sona ermesi üzerine terhis edildi.

Tıp öğrenimine devam etmeyen Bertolt Brecht, Bavyera’daki devrimci kalkışma döneminde komünizmle tanıştı: Augsburg Asker Konseyi’nin üyesi oldu. Alman romancı ve oyun yazarı Lion Feuchtwanger ile dostluğu da bu dönemde başladı. 1919’da, Bağımsız Sosyal Demokrat Parti’nin yayın organı olan Der Volksville (Halkın İradesi) gazetesine tiyatro eleştirileri yazmaya başlayan ünlü tiyatrocu, Münih Oda Tiyatrosu’na dramaturg olarak girdi. İkinci oyunu Gecede Trampetler (1920) burada sahnelendi ve o dönemin en önemli edebiyat ödülü olan Kleist Ödülü’nü kazandı (1922).

1920’de Bavyeralı ünlü kabareci Karl Valentin ile tanışması hayatının dönüm noktalarından biriydi. Yıllar sonra kaleme aldığı ancak tamamlayamadığı Messingkauf Diyalogları isimli teorik çalışmasında Valentin’den şöyle bahsedecekti: “En çok öğrendiği adam ise bir birahanede gösteri yapan palyaço Valentin’di.”  Yine Bertolt Brecht, Valentin’i “taklitçiliği ve ucuz psikolojiyi neredeyse tamamen reddetmesi” nedeniyle ABD yıllarında dostluk kuracağı Charlie Chaplin ile kıyaslıyordu.  Bu arada Ferhan Şensoy da İçinden Tramvay Geçen Şarkı isimli muhteşem oyununda Karl Valentin’in hayatını anlatıyor.

Brecht, 1922 yılında oyuncu Marianne J. Zoff ile evlenir. Bir yıl sonra kızları Hanne doğar. Ancak bu evlilik 1927’de sona erer. Bertolt Brecht o sıralarda tanıştığı yine bir oyuncu olan Helena Weigel ile 1930’da evlenir ve Weigel sadece eşi değil ömür boyu birlikte çalıştığı en önemli insanlardan biri olur.

1920’li yıllarda yeni bir tiyatro biçiminin arayışı içinde olan Bertolt Brecht, 1924’te Berlin’e geçerek daha sonraları “kokuşmuş burjuva tiyatrosu” olarak adlandıracağı Max Reinhardt’ın tiyatrosunda bir süre dramaturg olarak çalışır. Kırmızı kadife perdeyle cisimleşen burjuva tiyatrosunun, türlü yanılsamalarla seyirciyi uyuşturup “katharsis”e (boşalım) ulaştırarak yanılsama yarattığını, dolayısıyla kapitalist sömürü düzeninin devamlılığına hizmet ettiğini savunur. Kendi deyişiyle, sahnede “çıplak gerçek” i yakalamaya çalışan Erwin Piscator’un, propaganda tekniklerini kullandığı politik tiyatrosunun da son kertede yanılsama yaratarak boşalıma yol açtığını fark eden Brecht, yamalı perde kullandığı sahneleme çalışmalarında görünenin ardındaki gerçeği yakalama ve sunma çabasına girişmiştir.

Üç Kuruşluk Opera (1928) isimli oyunu epik tiyatro biçiminin ilk önemli örneğidir. Brecht yine 1928’de “Marx’ın Kapital’ini okuyunca kendi oyunlarımı anladım.” diyecektir.

Hitler yönetimindeki Nazilerin iktidarı gelmesiyle Brecht’in oyunlarını Almanya’da sahneleme olanağı kalmaz. 1933’teki Reichstag yangınından bir gün sonra Brecht, Prag üzerinden önce İsviçre, Zürih’e kaçar. Daha sonra bir süre Paris’te kalır. Kısa bir zaman sonra da eşi Helena Weigel ile birlikte Danimarka’ya yerleşir ve 1939’a kadar burada yaşar. Bu dönem boyunca çeşitli tiyatro projeleri ve işbirlikleri için Kopenhag, Paris, Moskova, Nev York ve Londra arasında âdeta mekik dokur.

İkinci Dünya Savaşı’nın kapıda olduğu sıra, nisan 1939’da İsveç’e gider ve başkent Stokholm’de bir yıl kalır. Nazilerin Norveç ve Danimarka’ya girmesinin ardından Finalndiya’ya kaçar. Helsinki’de bir yıl yaşadıktan sonra Mayıs 1941’de ABD’ye gider.

Bertolt Brecht, savaş yılları sırasında sürgün yazarların öncüsü hâline gelir ve olgunluk eserlerini de bu dönemde verir. Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti, Cesaret Ana ve Çocukları, Sezuan’ın İyi İnsanı, Cesaret Ana ve Çocukları, Galileo’nun Yaşamı, Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi ve Kafkas Tebeşir Dairesi gibi dünyaca ünlü ve ülkemizde de birçok kez sahnelenen oyunları hep savaş döneminin ürünleridir.

ABD’de Hollywood için senaryolar yazarak geçimini sağlamaya çalışan Brecht’in yalnızca bir senaryosu filme alınır: Cellat da Ölür (Hangman Also Dies,1942). Fritz Lang tarafından yönetilen film 1944’te gösterime girer. 1946 Venedik Film Festivali’nde Uluslararası Eleştirmenler Ödülü’nü kazanır.

Bertolt Brecht, 1947 yılında, oyunlarında komünizm propagandası yaptığı iddiası ile Amerika Karşıtı Faaliyetler Komitesi tarafından sorgulanır. Bir şehir efsanesine göre İngilizce bilmeyen Brecht, çevirmenler aracılığı ile hiçbir zaman Komünist Parti’ye üye olmadığını, oyunlarında da komünizm propagandası yapmadığını belirtir. Oyunlarını İngilizceye çevirip incelerlerse söylediklerinin doğru olduğunu göreceklerini belirtir komiteye. Rivayet odur ki bütün oyunları bu sayede İngilizceye çevrilmiş olur.

Aynı yıl Avrupa’ya dönen Brecht, 1949’da Doğu Almanya’da yaşamaya başlar ve burada dünyaca ünlü tiyatrosu Berliner Ensemble’ı kurar. Bu yıllarda “epik tiyatro” kavramı kendisine yetmemeye başladı. Sürekli olarak “diyalektik tiyatro” kavramını kullanmaya özen gösterdi.

Bertolt Brecht 1956’daki ölümüne kadar tiyatro teorisini geliştirmek, Manfred Wekwerth, Benno Benson ve Carl Weber gibi yeni yönetmenler ve dramaturglar yetiştirmek için çalıştı.

1953’te Doğu Almanya hükümetine karşı gerçekleşen ayaklanmada işçi sınıfından yana taraf tutan Bertolt Brecht, ayaklanmadan birkaç ay sonra keskin ironisini gösteren şu ünlü şiirini yayınlamıştı:

Çözüm

17 Haziran ayaklanmasından sonra
Yazarlar Birliği Sekreteri
Stalin Bulvarı’nda bildiri dağıttırdı.
Şöyle diyordu bildiri:
Halk sorumsuzca hükümetin güvenini yitirmiştir
Ve ancak iki misli fazla çalışarak
Kazanabilir yeniden o güveni.
Peki ama daha kolay olmaz mıydı,
Yönetim halkı feshedip
Yeni bir halk seçse kendine?

Tarihsel materyalizmi ve diyalektik materyalist yöntemi tiyatroda uygulamaya çalışan sanatçı, toplumsal ilişkileri sınıfsal bakış açısıyla inceleyerek ekonomik, politik, toplumsal ve kültürel yanılsamaları tiyatro sahnesinde ortadan kaldırabilmek için çalışmıştır. Yabancılaştırma efekti ile seyircinin oyuna mesafeli ve eleştirel yaklaşmasını sağlayıp sadece görüneni değil, ardındaki gerçeği de görmesini ve yargılamasını hedeflemiştir.

Marksist estetiği tiyatroda uygulamasıyla dünya tiyatrosunu en çok etkileyen sanatçı olan Brecht, aynı yöntemi sinema alanında da kullanmaya çalışmıştır. Slatan Dudov’un yönettiği, senaryosunu ise Brecht’in yazdığı; Kuhle Wampe, oder: Wem Gehört die Welt (Kuhle Wampe ya da Dünyanın Sahibi Kimlerdir?) isimli 1932 tarihli film, sinemada Marksist estetiğin en tipik örneğidir. Müziklerini Brecht’in birçok oyununun da müziklerini besteleyen Hans Eisler yapmıştır. 1929 dünya ekonomik depresyonunun işlendiği, farklı toplumsal sınıflardan insanların ekonomik depresyonun etkilerini tartıştığı filmde, trende geçen son sahne ise bizzat Bertolt Brecht tarafından çekilmiştir. Birçok ünlü sinema yönetmenine esin kaynağı olan Brecht’in estetik kuramı, Fransız Yeni Dalga akımının ve özellikle de Jean Luc Goddard’ın filmlerinde başat bir etkiye sahiptir.

Eserlerinde halk güldürülerinin etkileri açıkça görülen yazar, mizaha ve ironiye özel bir önem vermiştir. Üç Kuruşluk Opera isimli oyununun son sahnesinde “Banka kurmak banka soymaktan daha büyük hırsızlıktır.” sözünü, Sustalı Mack isimli haydut karakterinin ağzından aktarması mizahi tutumuna en iyi örnektir kanımca.

Peki Brecht tiyatrosu çağımızın korkunç sorunlarına bir çözüm sunabilir mi? Bu soruya en iyi cevabı Brecht’ten sonra Berliner Ensemble’ın ilk genel sanat yönetmeni olan Manfred Wekwerth yine Brecht’ten alıntı yaparak vermiş: “En iyi yanıt, bunu demektir. Çünkü: Muhallebinin tadı yerken belli olur.”

 

 

KAYNAKLAR

  • Aziz Çalışlar, Tiyatro Ansiklopedisi, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi-Ankara, 1995
  • Manfred Wekwerth, Brecht’le Havana’da, Türkçesi: Yalçın Baykul, MİTOS – BOYUT Tiyatro Yayınları – İstanbul, 2006
  • Bertolt Brecht, Bütün Oyunları – 2, Türkçesi: Yalçın Baykul – Yılmaz Onay –Yücel Erten, Agora Kitaplığı – İstanbul, 2013
  • Bertolt Brecht, Halkın Ekmeği, Türkçesi A. Kadir – Asım Bezirci, Say Yayınları – İstanbul, 1991
  • Bertolt Brecht, EPİK TİYATRO, Türkçesi: Kamuran Şipal, Say Kitap Pazarlama – İstanbul, 1981Bertolt Brecht 6bb11f20Bertolt Brecht Karl Valentin Liesl Karlstadt 918164b7
İbrahim Emin Ege içeriklerini beğendin mi? Sosyal medyada takip edin!
Abonelik
Bildir
guest
0 Yorumlar
Satır içi yorumlar
Tüm yorumları görüntüleyin
İbrahim Emin Ege içeriklerini beğendin mi? Sosyal medyada takip edin!

Okuyucuların Beğendiği İçerikler

Birçok kişinin ‘’zor ama maaşı iyi, garanti meslek gibi’’ düşünceleriyle ün kazanmış bir bölüm olan tıp fakültesini size en ince detaylarıyla aktaracağım. Öncelikle fakülteye gelmeden önce kendinizi ilk gün yapılacak çaylak şakasına ve ileri zamanlarda daha siz TUS isimli bölüm seçmenize yarayan sınava girmeden ‘’Sen ne doktorusun? ‘’ veya diş hekimliği ayrı bir bölüm olmasına […]
Yaşanan herhangi bir gün hiç yaşanmasaydı, her şey daha farklı olur muydu? Misal dün hiç yaşanmasaydı veyahut bundan yıllar önce bir gün hiç yaşanmasaydı yine aynı mıydı hayatınız? Kadere inanmak subjektif bir bakış açısı olarak görünebilir ancak hayatın akışı olarak farklı bir yerden durumu ele alabiliriz. Bütün malzemeleri özene bezene kesip, doğrayıp harika bir yemek […]
Herkesin ölmeden görmek isteyeceği bir yer vardır. Yoksa da henüz keşfetmemiştir… Benim için burası Norveç. “Soğuk Cennet” veyahut “Kuzeyin İncisi” denilen bu ülkenin lanse ettiği imajı bir görseniz aşık olmamak elde değil. O yüzden henüz kendi ülkenizi keşfetmediyseniz ileride belki yol arkadaşım olabilirsiniz! Norveç ”Soğuk Cennet” Ülkenin yönetim biçimi anayasal monarşi ve başkenti Oslo‘dur. 385,207 […]
Her kitap ayrı güzel, dünyasına girdikten sonra… Ama bazı başyapıtlar vardır, gerçekten okumak zevk verir. Okudukça içine düşer, yeni bir dünyanın kahramanı olursunuz. Herkes için değişebilecek bir liste… Daha iyisi varsa da ben okuduğum kadarını biliyorum ve bunlar şu an en iyisi! Daha birçok türde konuşulacak kitaplar olsa da üç ayrı türde üç başyapıt derledim, […]

İlgini Çekebilir

Çoğumuzun, adını belki de hiç duymadığı fakat yaşamımızda denk gelebileceğimiz, farkında ve bilinçli olduğumuz takdirde erken tanı ve tedavi seçeneklerini düzenleyebileceğimiz, benim ise özel eğitim alanında tanıştığım bir sendromdan bahsetmek istiyorum sizlere: DiGeorge Sendromu. DiGeorge Sendromu (DGS) 22. kromozomun (22q11) delesyonu (kromozomun bağlı bulunduğu parçadan kopup silinmesi, yok olması) ya da translokasyonu (kopan veya kaybolan […]
“Sisyphus’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken: yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru, işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, ama tepeye varmasına bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, o da yeniden itiyordu kayayı, […]
Bugün 10 Mart 2022. Gülistansız 796. gün “Ne durumdayım biliyor musunuz? Ölüm Allah’ın emri, ölüm dünyada var. Gençlerin ölümü zor ama biz her gün yeniden ölüyoruz. Her gün… Toprağa bile basmaya kıyamıyorum, acaba kızım içinde olabilir mi diye. “ 21 yaşında, Tunceli’de bir üniversite öğrencisiydi Gülistan Doku. 5 Ocak 2020 tarihinden bu yana haber alınamıyor. […]
Bir girişim fikriniz var ve bu alanda bir marka oluşturmak istiyorsunuz ya da henüz küçük bir işletmesiniz ve işletmenizi büyütüp kârınıza kâr katmak istiyorsunuz. İşte bu yolda atmanız gereken ilk adım markalaşmak olmalıdır. Peki marka nedir?                Marka yalnızca kalabalık bir pazarda sizi diğerlerinden ayıran isim, logo ve slogandan ibaret değildir. Markanız insanların sizinle etkileşimde […]