Şu anki karakterimizin oluşumunda yaşadıklarımızın etkisinin olduğu aşikâr. Kendimizi günün sonunda bir şekilde geçmişteki hareketlerimizle kıyaslıyoruz. Geleceği düşünüp geleceğin belirsizliği içinde kendimizi kaybediyoruz. Hatta çoğu zaman gelecekte neler olacağını görmek istiyoruz. Belirsizlik hepimizin içini kemiriyor. Peki şu anda olduğunuz kişi geçmişinden, yaşadıklarından, tanık olduklarından ne kadar şey öğrendi?
Açıkçası yaşadığımız bütün olaylardan ders çıkarmak imkânsız. Bizi etkileyen durumlar genellikle kendimizle bağdaştırdığımız durumlar oluyor. Örneğin kötü ve depresif bir çocukluk geçirdiyseniz aile kavramıyla ilgili olan olaylarla yakından ilgilenirsiniz. Belki bir araba hakkındaki teknik bilgiler ilginizi çekmez. Hepimizin karakteri yaşadığı olaylarla bağlantılı. Elbette anne babamızdan aldığımız DNA’lar da etkili ancak benim bahsettiğim işin biraz daha soyut kısmı. Her an, her dakika bir şeyler öğreniyoruz ve aslında düşününce bu muhteşem bir şey. Zaman zaman geçmişin peşimizi bırakmadığını söylüyoruz, sanki her şey tekrar ediyor ve elimizden bir şey gelmiyor.
Büyük yıkıntıların arasından çıkmış insanlar (ya da öyle olduğunu düşünen kişiler) o yığınla tekrar karşılaşmak istemezler. Hayatlarını daha sağlam temeller üzerine kurmaya çalışırlar. En ufak hatada tekrar yığınla karşılaşma ihtimalleri olduğu için genelde daha garanticilerdir. Öte yandan bazı insanlar o kadar cesaretlidir ki yaşadıkları her sorunu içselleştirmeden, bir şekilde düzeleceğine inanırlar ve yollarına çıkan çakıl taşlarını kenara atıverirler.
İçinde bulunduğumuz dünya acımasız ve iğrenç bir yer. Evet böyle düşünüyoruz ancak acımasız olan dünya değil kendimiziz. Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeyerek, daha iyisini, daha fazlasını, daha dahasını isteyerek kendimize acı çektiriyoruz. Bazen olduğumuz gibi olmayı kabul etmeyi unutuyoruz. Küçük şeylerle mutlu olmak varken niye her seferinde kendimizi zorlayıp elimizdekilerden de oluyoruz? Daha iyisini herkes ister ama her defasında karıştırdığımız bir şey var. Herkesin daha iyisi aynı değildir. Örneğin siz eğer resim yapmaktan hoşlanıyorsanız usta bir opera sanatçısı olmak sizin için daha iyi değildir. Mevki olarak daha iyidir evet. Daha fazla tanınırsınız, belki daha rahat bir yaşam sürersiniz, belki daha fazla kazanırsınız vb. ama her sahne aldığınızda içinizde resim yapma tutkusu yüzünüze çarpar. Bunun gibi örnek çok verilebilir. Yaşam koşullarımız el verdiğince istediklerimiz doğrultusunda yaşamamız gerektiğini düşünüyorum. Gerçek mutluluğun buna bağlı olduğunu, insana en iyi gelen şeyin kendini tanımak olduğunu düşünüyorum. Umarım bir gün hepimiz aslında bize iyi gelenin ne olduğunu öğreniriz ve umarım o gün geldiğinde çok geç kalmamış oluruz. Çünkü hayat gerçekten çok kısa.
Sevgiler.