Yanı başında oturan ufak tefek çocuğun başını okşadı. Gözlerindeki parıltılı ışıkla demek istediği her şey anlaşılıyordu ufak çocuğun. Umut doluydu, bir gün o da herkes gibi olacaktı; bunun inancıyla dolaşıyordu damarlarındaki kanı.
Ona olumsuz bir şey söylemek istemiyordu ama ufak çocuğun bilmesi gerekirdi. Her insan aynı olamazdı, olmamalıydı; değildi de zaten. Yine de bir şey söylemedi.
Çocuk, insan olmak istiyordu. İnsanlığın kameralar önündeki hâli onun ışık saçan gözlerini boyamış, biraz da karartmış; tek hayali insan olmak olmuştu.
Çocuğun ümitlerini kırmak istemiyordu. İnsanlığın ne denli derin bir bataklık olduğunu görüp de ufacık dizlerinin üzerine yığılmasına izin veremezdi. Ufak çocuk bilmiyordu ki olmak istediği varlık, insan, kendisinin sahip olduğu şeylere sahip olmak istiyordu. Fakat bunu hak edecek hiçbir güzel iş yapmıyordu. İnsan bencildi, çoğu zaman kötüydü. Herkese, her şeye ve hatta kendine bile.
Çocuğun gözlerindeki ışık büyüdü, gökyüzünün maviliğiyle birleşinceye dek yükseldi. Işığın üzerindeki bulutlar hizaya geçip bir merdiven oluşturuyor, küçük çocuğun evine dönmesi için bir yola dönüşüyorlardı.
Küçük çocuğun ellerinden tuttu, gözleri öyle ışık saçıyordu ki onun o insan uzuvları bu ışığı görebilecek kadar masum değildi. Çocuğun saçtığı bu olağanüstü ışık onun ruhunu titretiyor, benliğinde bir dürtü uyandırıyordu.
Öyle masum, iyilikle dolu olmalıydı ki, işte böyle, o ufak çocuk gibi ışık saçmalı; bulutlardan merdivenleri olmalı, hayata umutla bakmalıydı.
Hiçbir zaman çocuğun sahip olduğu gibi gerçek bir ışık yayamazdı bedeninden. Ya da kanatlanıp uçamazdı gökyüzünde. Gerçek manada bulutlara dokunamazdı bile. Ama en önemlisi, iyi olabilirdi; umut dolu ve yarınlara ışıkla bakan bir insan… Hem eğer böyle olursa ufak çocuğun hayalleri suya düşmeyecekti. Çocuğa insanların kötü varlıklar olduğunu söylemesine gerek kalmayacaktı. Eğer insan, içindeki iyiliği fark ederse iyi olabilirdi. Bunu kendisi anladıysa her akıllı insan da bunu fark edip yaşantısına uygulayabilirdi. İyilik, sevgiyi ve yeni bir iyiliği doğuracaktı. Böylece insanın ruhu, asırlardır arzuladığı kanatlara ve en önemlisi özgürlüğe sahip olacak; okyanusların , denizlerin, dağların, çöllerin üzerinden geçerek bulutlarla dost olabilecekti. Sevginin mesafeleri önemsediği yoktu. İyilik gideceği yolu bilir, kilometrelerce yolu aşabilir ve gideceği yere engellere rağmen varabilirdi.
“Biliyor musun? Yıllarca senin gibi kanatlanıp uçabilmeyi, ülke ülke dolanmayı istedim. Eğer olduğum yerden başka bir yerde bulunursam ve o yerin güzelliklerini görürsem, özgür olacağımı düşündüm. Ama senin umutların ve yaşantın bana bir gerçeği öğretti: Özgürlük, benim bazı izinlere sahip olmam ya da istediğim yere gidip görebilmemle ilgili değildi. Özgürlük, ruhumun özgürce sevebilmesi, hissedebilmesi, kendiminki gibi başka ruhları bulabilmesiyle ilgiliydi. Özgürlüğe sahip olmak istiyorsam, korkmadan sevmeli ve bir duyguyu, bu her ne olursa olsun, korkmadan hissetmeliydim. İnsan olmanın hissetmekle alakalı olduğunu şimdi anlıyorum. Beni senden ayıran tek şey, benim hissetmeden tam anlamıyla var olamayacağım gerçeğidir. Benim varlığım öğrenmek üzerinedir. Ben, bende var olan bilginin mantığını anlamak ve onu tam anlamıyla öğrenmek için buradayım. En azından kendi insanlığım hakkında böyle düşünüyorum. Benim varoluşum, asıl beni bulmak ve onu en iyi hâle getirmek içindir. Sense zaten kim olduğunu biliyorsun ve olduğunun en iyisisin. İnsan, hata yapar. Çoğu insan hatasından ders almasa da hatasından ders almalıdır. Anlayacağın, dönüşmek istediğin bu varlık, zerre kadar bile olmayan bilgisiyle, içinde bulunduğu koca evreni ve varoluşunu anlamakla ve bunu uygulamakla yükümlü bir öğrencidir. ”
Çocuk kaşlarını kaldırdı. Biraz üzülmüştü ama daha çok şaşırmış gibiydi. Yüzünde, zar zor görülebilecek bir tebessüm belirdi.
” Ben evrenlerin en bilgesiyim. Öğrenecek hiçbir şeyim yoktur. Bilgi, benden doğar ve varlıklar arasında yayılır. Sen de benim bir şeyi fark etmemi sağladın: Ne sen benim kadar bilge olabilirsin kanatlanıp ışık saçabilirsin ne de ben senin gibi bir ruha sahip olup tam anlamıyla insan olabilirim. Fakat umut ve iyilik, herkes ve her şey için geçerlidir. Senin gibi olamasam da sana benzeyebilirim ve sen de aynı şekilde bana benzeyebilirsin. Umudunu ve içindeki iyiliği kaybetme.”
Ufak çocuğun devasa kanatları açıldı. Merdivenlerde adım adım yükselirken, yayılan ışık da yavaş yavaş sönüyordu.
Artık insan, ne yapacağını biliyordu. Ruhu, yıllarca kapalı kaldığı zindanın kilitlerinin açılmasıyla özgür kalmış, bu özgürlüğün verdiği hissiyat onu bambaşka evrenlere götürmüştü. Demek ki bazı olguların soyut ya da somut olmasının bir önemi yoktu. Önemli olan, gerçekleşen olaydı. Şimdi ise tek bir hedefi vardı: Yalnızca kendisinin gördüğü kanatlarını, sevgiyi yaymak ve iyilik yapmak için çırpacaktı. Özgür ruhu, ancak bu şekilde tam manasıyla özgür olabilirdi. Kanatları, onu başka diyarlara götürdüğü sürece…