Bazı anlar vardır elinde iz, yüreğinde yük bırakır.
Bazı anlar vardır gözünde yaş, yüreğinde acı bırakır.
Bazı anlar vardır yüzünde tebessüm, yüreğinde uçan kelebekler bırakır.
Ve bazı anlar vardır kirpiklerine umut, yüreğine aşk kondurur.
Bazen hayata kendimi çok kaptırdığımı düşünüyorum, sürekli benden kaçanlara yetişmek istiyorum, elimde olmayan şeylerde yine kendimi sorumlu tutuyorum. Bazen de hayatı hiç ama hiç umursamıyorum. Güneşin doğuşuyla kalkıyor, batışıyla günü bitiriyorum. Neler olmuş, neler bitmiş merak dahi etmiyorum. Bir günümün bir günümü tutmadığı gibi, içimdeki benle dışarıdaki ben de birbirini tutmuyor. Sürekli bir çatışma hâlinde. Biri ak dese, diğeri kara diyor. Biri yap dese, diğeri yapma diyor. İkisi arasındaki gelgitten dolayı sadece duruyorum. Hangisini dinlesem karar veremiyorum. Sanki biri duygularımla hareket etmemi istiyor, diğeri aklımla. Gerçi duygularımla da hareket etsem aklımla da ikisinin de sonunda pişmanlık yaşıyorum. Yaşadığım bu pişmanlıklar da hayattan soğumamı sağlıyor. Soğudukça sevemiyorum. Sevemedikçe de hissediyorum. Bazı anlarda sadece sessizlik istiyorum.
Bazen çok müzik dinliyorum. İçimdekileri adlandıramadığım için yardım istiyorum. Takıyorum kulaklığı, açıyorum son sesi ve kapıyorum gözlerimi. Anlamaya çalışıyorum sözleri. Hissedilenleri hissetmek, yaşanmışlıkları anlamak, yaşanamamışları bilmek istiyorum. Bilip yaşamak…
Bazen bisiklet sürüyorum saatlerce, bacaklarım ağrıyana kadar, yol bitene kadar, gece çökene kadar. Rüzgârın yüzüme bıraktığı izi kalbime aktarmak istiyorum. Rüzgârın kulağıma fısıldadığı sözleri aklıma kazımak… Yol bitince, bacağımdaki ağrı geçince, gece de çökünce başlıyorum yeniden düşünmeye. Böyle anlarda işte, böyle anlarda sarılmak istiyorum birine. Yüzüne tebessüm, yüreğine uçan kelebekler bırakmak. Böyle anlarda işte, böyle anlarda kirpiklerine umut, yüreğine aşk kondurmak.
Bazen de susuyorum sadece. İstiyorum ki tek kelime kurmadan anlaşmak, anlaşılmak. Evden çıkmıyorum. Çiçekleri suluyorum, onlarla konuşuyorum. Güneşi seveni dolaştırıyorum balkonun bir ucundan diğer ucana. Bir demlik çay demliyorum, içemeyeceğimi bildiğim hâlde. Kaynayınca çıkan dumanı seyrediyorum. Nasıl şekil alışını, nasıl havalanışını, nasıl gidişini… Bir de kurabiye yapıyorum yanına, çayı tek başına içemeyen tayfanın bir üyesi olarak. Mutfakta kokan kurabiye ve çay kokusu sarıyor etrafımı. Bir susuş diyorum, işte böyle kokmalı.
Böyle anlarda işte, böyle anlarda sevmek istiyorum yeniden. Yeniden başlamak, yeniden anlamak, yeniden dinlemek. Yeniden.