Sinsi rüzgarların yağmur damlaları ile çarpıştığı gecede, sessizliğin sesi insanları ürpertirken bir anlığına, kızıl ışıklar karanlığı bastırdı.
Kızıl alev parçaları gökyüzüne dağıldı. Büyük bir patlama olmuştu. Anlaşılan hizmetçilerin işiydi. İnsanlara düşünce özgürlüğü var dense de sadece kağıt üzerinde öyle olan bu ülkede bunu sadece onlar yapabilirdi.
Savaş, patlamayı merak edip camdan dışarı baktı. Gereksiz yere camdan dışarı bakmak hoş karşılanmazdı. Dışarıda olanı çok görmemelisin. Önemli olan içeride olanlardır burada.
Savaş ilk defa merak etti. Bu yeni hissi sevmişti. Ne yaptığını bilmiyordu. Bir şeyi patlatmanın çok da iyi olmayacağını kavramıştı. Ama hizmetçiler yaptıysa başkan emrettiği için olmalıydı. Başkan emrettiyse kesin doğrudur. Ama Savaş anlamıyordu. Bir şeyi patlatmak nasıl doğru olabilir ki?
Bekçilere gözükmeden evden çıktı. Patlamanın olduğu yere doğru hızlıca koştu.
Hizmetçiler patlattığı gibi temizliyordu da aynı zamanda. Savaşın geldiğini görünce: “Ne arıyorsun burada?” diye sordular. (Dışarıda dolaşmak hoş karşılanmazdı.)
– ”Hiç. Sadece geçiyordum buradan. Acaba burayı niye patlattınız?” diye sordu Savaş.
İçlerinden iri yarı, sarışın, kaslı olan birisi çıkıp:
– ”Sana ne bundan!” dedi.
– ”İyi de neden, niçin, hangi amaçla patlattınız?” diye sordu Savaş.
– ”Kardeşim, başkan.” dedi. ”Başkan dediyse doğrudur, ondan patlattık.” dedi sarışın adam.
– ”Bir şeyi etrafındakilerle beraber patlatmak nasıl iyi olabilir ki?” dedi Savaş.
– ”Başkan diyorsa doğrudur.” dedi adam ve Savaşı başından savdı.
Savaş eve döndü. Afallamıştı. Bir insan dedi diye nasıl doğru olabilir ki? Savaş fark etti. Burada düşünce özgürlüğü olduğu söyleniyordu ama kimse düşünmüyordu. Gece hiç uyuyamadı.
Savaş sabah olduğunda sokağa çıktı. Bağırdıkça bağırdı. “Başkan yalan söylüyor! Başkan bizi kandırıyor!
İnsanlar onu taşladı. “Şuna bak, Başkan’a yalancı diyor. Kendini bilmez, sen kimsin ya?
Biraz sonra hizmetçiler onu alıp başkanın karşısına götürdü. Adaletli olduğu söylenen mahkemede yargılandı. (Ama ona bir avukat tutulmamıştı.)
Savaşa hüküm verildi. Dili kesilecekti. Onu döve döve acı çektirilerek halkın karşısına çıkıp şunu dedirttiler:
-Başkan diyorsa doğrudur.
Bunu dediği anda dili kesildi. Son sözleri bu sözler oldu. Başkan’ı sorguladığı, yanlışını ortaya çıkardığı için bir daha asla konuşamayacaktı, çünkü Başkan sorgulanamazdı, asla yanılmazdı. Başkan tek ve gerçek doğruydu.