Çantamı sırtıma geçirdim ve yavaşça merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Her basamak indiğimde gözümden bir yaş daha düşüyordu. Elini sakince bana doğru uzattı, çenemden tuttu, hafifçe yukarı doğru kaldırdı. Gözleri, sanki görünmez bir zincirle benim gözlerime kenetli gibiydi. Çok güzel, kahverengi iki göz tarafından işgal edilmiştim. Toprak gibi olan gözleri adeta bağırıyordu bana: Hayat var benim içimde sırf senin için yaşayan. Yavaşça eliyle göz yaşlarımı silmeye başladı, elini tenimin üzerinde gezdiriyordu, bir peri gibi sanki gökten inmiş bembeyaz bir melek gibi siliyordu yanaklarımdan akan yaşları. Merdivenlerin, bitmesini asla istemediğim o yolun sonuna doğru yaklaşıyorduk, ben ise bir kedi kadar zayıf, kapana kısılmış bir fare kadar çaresizdim. Soğuk havayı aniden her bir telimde hissettim, montumun fermuarını sonuna kadar çektim ve ışığa doğru yürümeye başladım, parlak ama bir o kadar da karanlık olan o ışığa doğru yürümeye başladım.
Dışarı çıktığımızda yapabileceğim hiçbir şey kalmamıştı. Ona döndüm ve gözlerine bakıp içindeki hayatta bir kez daha kaybolmak yapabileceğim tek şeydi, ben de bunu yapmayı seçtim, toprağın altındaki o muhteşem hayatta bir kez daha kayboldum ancak biliyordum ki bu sadece bir provadan ibaretti. Çok daha büyük bir kayboluşun provasıydı bu. Kollarını açtı ve bana doğru yaklaşmaya başladı, yapabileceğim tek şeyi yaptım, bütün güvenlik duyularımı kapattım, bütün kalkanlarımı, bütün gardımı indirdim ve ben de kollarımı ona doğru açtım. Beni sıkıca sarmaladı, elleriyle omuzlarımdan tuttu ve yavaşça kendinden uzaklaştırarak “Artık gitme vakti geldi.” dedi. Bensiz nereye gidiyordu? Nasıl gidiyordu? İçinde bir hayat vardı hani benim için yaşayan? Ben olmadan o hayat nasıl yaşayacaktı? Başkası için yaşayabilecek miydi? Belki de yaşayacaktı, belki de herkes benim gibi bir kedi değildi, belki de ben çok zayıftım. Belki ben de başaracaktım, belki de başaramayacaktım, belki de en etkili çözüm yine etkili olacaktı, herkes gibi unutacaktım ben de belki…
Yavaşça elimi kaldırdım ve sağa sola sallamaya başladım. Bana bakıyordu ama sadece bakıyordu, belki de görmüyordu artık beni, sadece bakıyordu, bir et parçasına, düşünebilen bir hayvana belki de sadece bakıyordu. Arkasını döndü ve hızlı adımlarla uzaklaşmaya başladı ancak ben anlamıyordum. Neden böyle oluyordu? Neden mutlu son gelmiyordu? Hayat neden her işime çomak sokmayı kendine görev edinmişti? Anlamıyordum, anlamayacağım da…
Arkasını döndüğünde, rüzgar saçlarını adeta parmaklarında dolaştırmaya başladı. Simsiyahları saçları dalgalanırken karanlığı büküyormuş gibi gözüküyordu. Dayanamıyordum, o gidiyordu ve ben sadece izliyordum. Bu sefer olmazdı, bu sefer de hayatın kazanmasına izin veremezdim. Hızla ona doğru koşmaya başladım, hiçbir tepki vermedi, sadece yoluna devam etti.
Kollarımı açarak sırtından ona sarılmaya çalıştım ancak başaramadım. Ellerim sanki bir meleğin içinden süzülüyormuş gibi içinden geçti gitti. Tutamıyordum onu, hiçbir şey yapamıyordum, gitmesini engelleyemiyordum, anlamıyordum, neden tutamıyordum? Hızlıca üzerine bir daha atladım ancak yine tutmayı başaramadım, bana döndü, “Boşuna deniyorsun.” dedi. Ağlamaya başladım, gözlerimde yağmur yağıyordu, her yer sırılsıklam olmuştu, sokağı resmen sel basıyordu, “Neden seni tutamıyorum? Neden gitmene engel olamıyorum!” diyerek yalvarıyordum artık ona. Bana döndü, “Hatırlamıyor musun?” diye sordu. Hatırlamıyordum, neyi hatırlamıyordum? Bilmiyordum, hiçbir şey bilmiyordum. “Neyi hatırlamıyor muyum?” diye sordum çaresizce, yüzünde bir gülümseme belirdi, “Sana arkamı döneli ne kadar zaman geçti hatırlamıyor musun?” diye sordu. Sadece birkaç saniye olduğuna adım kadar emindim. “Birkaç saniye oldu.” diye karşılık verdim. Kahkaha atmaya başladı, tüm sokak yankılanıyordu. Bana döndü ve gözlerini gözlerime iyice yakınlaştırdı, “Ben gideli yıllar oldu.” diyerek karşılık verdi ve yavaşça varlığı yerini karanlığa bırakmaya başladı, ellerimle üzerine atladım, ağlıyordum, yalvarıyordum ama avuçlarımın içinde kayboluyordu, en sonunda karanlık hakim oldu, bir köşeye oturdum, yağmur yağmaya başladı, elime baktım yavaşça kararmaya başladı.