‘‘Gerçekten akıl almaz olay Cem Bey, inanın biz de ne yapacağımızı bilemedik. Biz de emir kuluyuz sonuçta.’’ Bu sözlerle mahcubiyetini dile getirdi polis memuru. Aman efendim, siz de haklısınız. Kimin aklına gelir böyle olay. Sağlık olsun da gerisi mühim değil, diyerek karşılık verdim. Şimdi de ziyaret etmem gereken kişinin yanına gitmeliyim düşüncesiyle ayrıldım.
Buraya nasıl geldiğimizi şöyle anlatayım. Bundan yaklaşık iki hafta önce hiddetle çalınmasıyla kapımı açtım. Karşımda duran polis memuru ‘‘Cem Bey?’’ diyerek ismimi teyit etmek istedi. Ben de buyurun benim, diye karşılık verdim. Bizimle geliyorsunuz, diyerek kimliğimi almamı istedi. Neden? diye soramadan beni kollarımdan tutup dışarı çıkardılar. Ekip arabasına bindik karakola doğru gidiyorduk. Sorduğum hiçbir soruya karşılık alamıyordum. Susmanın isabetli olacağını düşünerek beklemeye başladım. Kaldırımdaki insanlar bana bakıyormuş gibi hissediyordum. Sanki işlediğim suçu biliyorlardı. Ben bilmesem de herkes duymuştu sanki.
Sorgu odasına aldılar ve sessiz bekleyişim devamlılığını koruyordu. Yaklaşık beş dakika sonra başkomiser olduğunu düşündüğüm kişi içeri girdi. Sert mizaçlı yüzüyle dikkatli şekilde gözüme bakıyor, elinde olsa beni oracıkta vuracak gibi duruyordu.
-Gördüğünüz gibi beyefendi, kayıtlar ortada kadının çantasını alıp kaçıyorsunuz. İnkar etmeyi bırakın.
Kamera kayıtlarından sonra kullandı bu sözleri. Kendi yolunda giden bir kadının çantasını çalıyordum. Çalıyordum diyorum çünkü videodaki hırsız benden farksızdı ama ben değildim o.
-İyi de memur bey dediğim gibi ben belirtilen tarihte Aksaray’da değildim. İşinde gücünde adamım. Yerim yurdum bellidir. Neden böyle bir şey yapayım ki?
-Beyefendi onu biz bilemeyiz. En yakın zamanda gasp ettiğiniz çantanın yerini söylemenizi istiyoruz. Önümüzdeki günlerde de mahkemeniz var, bu işten kolay kolay kurtulamazsınız.
Ne yapmam gerekiyordu? Hiç tanımadığım birisi yerine suçlu bulunmuştum. Aynı zamanda da hırsız tıpatıp bana uyuyordu. Nezarethanede ilk gecem geçmişti ve bilmediğim çantanın yerini söylemem için tutuluyordum.
Ertesi günü mahkemem vardı ve ben hâlâ, direnen bir suçlu konumundaydım. Ailem benden uzun süredir haber alamıyordu. Ne düşündüler acaba? Acaba haberlere inatçı hırsız olarak mı çıktım? Yoksa sır vermeyen hırsız olarak mı? Bunun gibi düşünceleri aklımda dolaştırırken bir memur geldi ve nezarethanenin kapısında durarak Cem Derin, diyerek içerideki kişilerden beni ayıklamak istedi. Hemen ayağa kalktım ve “Benim memur bey. Ne olmuştu, haber mi var?” gibi ardı arkası kesilmeyen sorular sormaya başladım. Sakince beni susturduktan sonra gelişmeler var diyerek kapıyı açtı. Heyecanlanmıştım, ya tamamen hayatım kaymıştı ya da bir kurtuluşa açılıyordu bu kapı.
‘‘Evet, Cem Bey gördüğünüz gibi aynı hırsız olaydan sonra bu binaya giriş yapıyor. Yaklaşık yarım saat sonra da çıkıyor ve kameraların göremediği yerlerden kayıplara karışıyor. Olayın gerçekleştiği ilçenin emniyet ekibiyle iletişim hâlindeyiz, haber bekliyoruz. Hırsızlığı yapan kişi ya sizsiniz ve Aksaray’dan buraya yakalanmadan geldiniz ya da size çok benzeyen bambaşka birisi. Sizi beklemeye alacağız. Akşama doğru bilgilerin gelmesini bekliyoruz.’’
Cem, bunun devamı yok mu abi? dedi Erkan. O ne Erkan, diye karşılık verdim. Kanka deftere yazmışsın bir şeyler. Günlük olduğunu düşünüyorum da hiç anlatmadın bunları bize. Evet abi bir aksilik, geçtiğimiz günlerde başıma geldi bu olay. Vakit bulamadım anlatmaya. Telefondan da anlatmak istemedim. Fazla meraklandırmadan anlatayım. Ben nezarete tekrar gittim abi. Dedikleri gibi akşama doğru tekrar çağırdılar beni. Bu hırsız kaçarken kimliğini düşürüyor. Yoldan geçen bir vatandaş da kimliği bulup emniyete teslim ediyor. Adamın ismi Cenk Derin. İsminin son iki harfi yıpranmış abi. Yanmış o kısım. Olayın olduğu gün içinde de binanın kapısından parmak izi alıyorlar. Adli tıptan çıkan sonuç da ikinci kayıtların bulunduğu güne kadar anca iletiyor emniyete. Parmak izinden buluyorlar hırsızı. Beni de mahcubiyetle uğurluyorlar abi emniyetten. Böyle de ilginç bir olay. ‘’İyi de abi o adam kim? Soy isminiz aynı, yüzünüz aynı.’’ ‘’Evet abi onu da sordum ben. İyi hatırlattın. Bu adam benim ikiz kardeşimmiş abi. Bizim evdeki yangından sonra beni bir aile yanına alıyor bildiğiniz gibi, bu Cenk de sonradan yetimhaneye veriliyor. Bu adamda büyüyünce kimliğini düzelttirmeyip bunu kullanarak çeşitli işler yapıyor.’’ ‘’Sırf o iki harf sayesinde ha?’’ ‘’Aynen öyle kardeşim. Babamın kurnaz olduğunu söylerlerdi önceden ondan kapmış herhalde bu huyunu.’’ ‘’İyi de sen kardeşini yangından sonra nasıl unuttun peki?’’ ‘‘Yangında fazla dumandan dolayı geçici hafıza kaybı oluyor bende. Cenk’i unutuyorum o arada. Annemleri bile bir süre hatırlayamamışım.’’ Ne acayip olay be! Neyse konuşuruz daha detaylı, ben çabuk çorba hazırlıyorum. Kim istiyor, diye sordu Melis. Ben de geleyim dur, diyerek mutfağa yöneldim.