Bazı kitapları okumak, koskoca bir hayatı yaşamak gibidir. Kim olduğunu, nerede olduğunu unutur, kitaptaki karaktere bürünürsün. Onun yediklerini yer, onun duygularını tüm vücudunda hissedersin. Ve bir süre sonra elinde tuttuğun kitap, kitabın yazarı ruhuna karışır. Sana karışır. İçinde; beyninde, kalbinde, akciğerlerinde hissettiğin bir hücre olur kalır sende. Her kitap insanda bu etkiyi bırakmaz. Her kitap insana bu denli ulaşmaz. Fakat dünya genelinde büyüklüğü ve derinliği kitap okumak nedir bilenler için kabul gören bir eser, bir başyapıt var: Anna Karenina.
Tolstoy’un ”Mürekkep hokkasının içine vücudumdan etler bırakarak yazdım.” dediği eseridir. Tolstoy’un hayatı boyunca kendini, eserlerini eleştirmesi üzerine bu sözü, onun için bile şaşırtıcı, beklenmediktir. Fakat kitabın tadına bakan herkes, Tolstoy’un söylediklerinin, tüm dünya tarafından söylenenlerin yeterli olmayacağını anlayacaktır. Kitap yıllardır tartışmalar içinde yerini bolca almıştır. Övgülerin yanında olumsuz eleştiriler de sıklıkla yapılmış olup 1878’den bu yana bir sonuca varılamamıştır. Kötülüğe karşı koyamama, Anna Karenina’nın ahlaki açıdan ”yanlış” olduğunu değerlendirenler tarafından en çok eleştirilen, tartışma yaratan konudur. Tartışmaların ne tarafında yer alındığı elbette önemlidir. Fakat tartışmalara dahil edilmeyen, üzerine laf söylenememiş olan ve tüm dünya tarafından kabul edilen bir gerçek vardır. Anna Karenina, yazıldığı yıl tüm görkemiyle dünya edebiyatının en tepesine oturmuştur ve bir daha kalkmamıştır. Yıllar, yazılan binlerce eser hep onun gölgesi altında kalmıştır. Tolstoy, Anna Karenina’nın muazzam karakteristik özellikleriyle, fiziksel çekiciliğiyle onu önce mükemmelleştirir, sonra onu aşık bir kadına dönüştürür ki bu her şeyi değiştirir. Kiti ve Levin’in mutlu evliliği, kıyaslama için mi, yoksa destek için mi kitaptadır okuyucunun değerlendirmesine bırakılmıştır. Her büyük eserde yazarın kendi sesini duyurduğu, ruhundan, hayatından kesitler bulundurduğu bir karakter vardır. Bu, kitapta Tolstoy’un ilk ismi olan Lev’den geldiği iddia edilen Levin’dir. Her sınıfta payı vardır ancak hiçbirine de dahil edilmez. Tolstoy’un kendi hayatında da yaşadığı git-gelleri, mutlu bir evliliği ve dürüst bir kişiliği vardır Levin’in. Kimi eleştirmenler kitabın ana karakterinin Anna Karenina değil, Levin olduğunu; Tolstoy’un bunu göz önünde ama aslında derinde tuttuğunu düşünmüşlerdir. Buna rağmen kitabın ilk taslaklarında Levin karakteri hiç ortada yoktur.
Okuyup bitirmek değil, içine alabilmek önemli kitabı. Tolstoy okuyuculardan çok daha önce yapmıştır bunu. Kitabı yazdığı dönemde evdeki hizmetçi kadına odasına girmemesini, yemekleri kapıya bırakmasını söylemiştir. Hizmetçi kadın bir gün kahvaltıyı bırakmış, öğle yemeğini bırakmış ve Tolstoy’un yemekleri yemediğini görünce telaşlanmıştır. Fakat öyle çekiniyormuş ki ondan kapıyı açmaya da cesaret edememiştir. Hizmetçi kadın koşarak onun yakınlarına, akrabalarına haber vermiştir. Ve bir süre sonra kalabalık, odanın kapısını açtığında Tolstoy’u yerde cenin pozisyonunda yatar halde ve ağlarken bulmuşlardır. Herkes ne olduğunu sorar bakışlarla gözünü ona dikmiştir. Tolstoy’un ağzından güç bela kelimeler dökülmüştür: Anna Karenina öldü.