NBA’de başka bir final serisinin ve uzun bir sezonun sonuna geldik. Bu sefer Miami Heat beklentileri terse çıkaramadı ve Denver Nuggets 5 maç sonunda 47 yıllık tarihinin ilk şampiyonluğunu elde etti. Her final serisinde olduğu gibi bu sene de bu noktaya kadar gelen iki takımın özel bir hikâyesi vardı, madalyonun iki yüzü gibi. Zaten takımların hangi sıradan gelip de final oynadığı her şeyi anlatıyor aslında. Denver Nuggets’ın hem yakın tarihte hem de uzun vadedeki hikâyesinden Nikola Jokic’in eşsizliğinden ve Jamal Murray’nin hikâyesinden hem sezon içinde hem de son yazımda sık sık ve detaylı bir şekilde bahsettim ve bu hikâyeyi bu sezonluk en mutlu şekilde bitirdiler. Miami Heat ise son 2 ayda küçük çaplı bir sportif mucize gerçekleştirerek tarihe geçti. Seride oynanan maçları genel bir çerçevede değerlendirmek gerekirse 2. maç sonunda seri 1-1’di ve Miami Heat yine yetenek olarak çok daha gerisinde olduğu ve artık bu seride de rakibe cevap veremezler, ezilirler denen bir seride söz sahibi olmayı başarmıştı. Nitekim zaten okuyucularımın da bildiği gibi rol oyuncularından akıl dışı katkı alan Heat bunu en büyük sahnede de sürdürecek gibi gözüküyordu. Ayrıca o maçta Jokic 41 sayıyla oynamasına rağmen sadece 4 asistte kalmıştı ve Miami’nin bundan sonraki oyun planının onun gerekirse 40-50 atmasını ama toplam 5 asistin altında kalmasının olacağı düşünülüyordu. Nuggets bu playoff’larda iç sahadaki ilk yenilgisini almıştı ve 9 sene sonra iç sahada bir final serisi maçının oynanacağı Kaseya Center’a gideceklerdi. Ancak o 3. maçta Denver Nuggets tarihi bir performans sergileyerek serinin şeklini tamamen kendi lehine çevirmeyi başardı. NBA playoff’larında süperstarların rekorlar kırmasına alışkınız ve bu durum bazılarına normal bir olgu gibi de gelebilir. Ancak 3. maçta kırılan rekor bambaşkaydı, Nuggets’ın rüya ikilisi Nikola Jokic ve Jamal Murray playoff’lar tarihinde bir maçta triple double yapan ilk takım arkadaşları oldu. Serinin ilk 4 maçında ve NBA final kariyerindeki ilk 4 maçında 10 ve fazla asisti geçen Murray bunu başaran ilk oyuncu olmuştu. Jokic ise 3. maçta yaptığı 30+ sayı, 20+ ribaunt ve 10+ asistlik triple double’ı ile yine playoff tarihinde bir ilke imza atmıştı. Ancak sadece bu da değil, 3. çeyrekten itibaren Nuggets’ın çaylak sezonundaki oyuncusu Christian Braun’un performansı galibiyeti getiren en önemli faktörlerden biri oldu. Nitekim “diğerlerinden” alınan bu katkı trendi 4. maçta da devam etti. O maçta genel olarak Aaron Gordon’ın hem hücumda hem de savunmadaki şahane performansı ve Bruce Brown’ın 4. çeyrekteki müthiş şut performansıyla Nuggets kazanmıştı. Jokic ve Murray zaten en iyi yaptıkları şeyi yapıyordu ama rol oyuncularının bu çok ekstra performansı serinin ana belirleyicilerinden oldu. Zaten genel olarak NBA’de sizi zafere götüren en önemli faktör belki de bu artık, doğru yan parçaları bulabilmek. Çünkü zaten süperstar’lar hep en yüksek seviyeye yakın bir noktada katkısını veriyor ve 25-30 sayıyı en kötü gününde bile atabiliyor ama hangi takımın daha iyi 3-4-5-6. oyuncusu olduğu ve onun oyunun iki yönünde de en kritik sahnede ne yaptığı belirleyici oluyor. Denver zaten hep belirttiğim gibi son 3-4 sezonun en iyi oynayan ve keyif veren takımlarından biriydi ama Jamal Murray’nin 2 sezon sürecek şanssız sakatlığı ve doğru parçaları bulamamaları derken belki de bu şampiyonluğu ertelemiş oldular. Ancak yaklaşık 2 sezon önceki Aaron Gordon hamlesi ve sezon başındaki Bruce Brown hamleleriyle birlikte artık en doğru yan parçaları bulmuşlardı. Aaron Gordon’ın bu playoff’larda ve final serisindeki performansı geçen sezonki Andrew Wiggins ile belli paralellikler gösteriyor. Orlando’da takımı üzerine kurulan, skorer olması beklenen yıldız potansiyelli bir oyuncuydu Gordon. Ancak smaç yarışmalarındaki popülaritesi dışında beklenen noktaya pek gelememişti. Nuggets’a geldiğinde ise kaderi değişti. Bu hamlenin ne kadar mantıklı ve iyi bir hamle olduğu o zamanlar da konuşulmuştu ancak Aaron Gordon’dan kimse playoff’ta Kevin Durant’i, LeBron’u ve Jimmy Butler’ı bu kadar iyi savunmasını beklememişti. Hücumda Jokic’in pasörlüğüyle en sevdiği noktalarda topla buluşup katkı verebilen Gordon, savunma yönünde yaptıklarını da ekleyince hem bu seride hem de playoff’larda Denver’ın en iyi 3. oyuncusu olmayı başardı ki o rol aslında Michael Porter JR’dan bekleniyordu. Heat’e tekrar dönersek Erik Spoelstra hem bulunduğu görev süresi hem de genel başarıları olsun NBA’in en iyi ve en saygı duyulan 2 koçundan biri. Nitekim bu playoff’larda genelde potansiyelli hücum takımlarına karşı tercih edilmemesiyle bilinen alan savunmasını efektif bir şekilde kullandı ve en çok kullanan koç oldu, hatta seri başlarken bunu Denver’a karşı yapmanın iyi bir fikir olmayacağı ortadaydı ama ona rağmen bunu belli bir noktaya kadar efektif şekilde kullanabildi. En şaşırtıcı nokta ise, seri genelinde Heat’in Nuggets’dan 1 maç hariç çok daha iyi üçlük isabetiyle oynamasıydı. Hatta öyle ki Nuggets 5. maç da olmak üzere 2 defa toplam 10 üçlüğün altında maçı tamamladı. Normal şartlarda bu şekilde NBA Finali’nde maç kazanamazsınız ama Miami hücumda kompakt olarak diğer serilerin çok dışında bir görüntü sergileyince istedikleri sonuca ulaşamadılar. Çünkü Jimmy Butler en iyi standardında değildi, Bam Adebayo ise ne kadar iyi olursa olsun takımını asla 48 dakika boyunca taşıyacak bir oyuncu değil. 5. maçın ikinci yarısında öyle bir noktaya gelmiştik ki Miami her şeyi rol oyuncularından bekledi ve onlara taşıyabileceklerinden katmer katmer fazla sorumluluk vermeye çalıştı. Celtics’e karşı bu işlese de artık belli bir noktadan sonra patlak verdi ve bu da Heat’in hayallerini bitirdi. Özellikle Gabe Vincent 2. maç hariç felaketti. Her ne kadar Jimmy’nin Knicks serisinden beri ayak bileğinde sakatlık olduğu ve kendini rahat hissetmediği yönünde söylentiler olsa da Butler bunu yalanladı ve gerektiği gibi sorumluluğu üstüne aldı. Hep 4. çeyrekte kritik anlarda skor yükünü taşımaya çalıştı ve başarılı da oldu ama Celtics serisinden beri genel maç performansı pek iyi değildi. Yine de bu playoff’ta başardıkları şeyden ötürü gurur duymalılar. Nikola Jokic için ise söylenebilecek sıfat pek yok. Tarihte bir playoff döneminde bütün oyuncular içinde toplam sayı, asist ve ribaunt istatistiğinde 1. bitirmeyi başardı. Bu şampiyonluk, her türlü ödülü umursamadığını belirten, tamamen egosuz, kutlama sırasında Finaller MVP’si ödülünü sahnede bırakıp küçük kızıyla ilgilenen Jokic’in başka bir seviyedeki alçakgönüllülüğü ve ustalığı, 2 sene önce bu zamanlarda ağır sakatlıktan dolayı yürümekte bile zorlanan ve kariyeri bitti denilen Jamal Murray’nin inancı ve herkese ilham olacak hikâyesi ile koç Michael Malone’un bu ikiliye olan yıllar içindeki sadakatinin bir hikâyesi. Bu hikâyeyi bir şampiyonluk dominasyonuna çevirmeleri o kadar da kolay olamayacak ama bunun için müthiş bir potansiyelleri de var. Tüm okuyucularıma teşekkür ediyorum, sağlıklı ve mutlu kalın.
Abonelik
0 Yorumlar