Gündüze yetişemiyorduk, gece ise bizim için fazla kısaydı, böyle olduğunda ne hissettiğimizin önemi yok gibiydi. Göz kırpıncaya kadar bitiyordu. Becerdiğimiz tek şeyin ise kendi düşüncelerimizi kurşunlayıp acı çektirmek olduğunun farkına varmaktı. Kundaklanacak o kadar çok kurtlu düşünce vardı ki yetişmek mümkün değildi. O kadar cesaretimiz kalmamıştı ve kaçak olan düşüncelerin en ağır basanı sanırım yaşamının arasına ölümün sıvıştığı zaman, yaşamaya nasıl devam edeceğin hakkında düşünmendi. Daha ciddi bir şey var mıydı ki?
Ölümün ilk önce düşüncelerinden başladığını hissetmek ve artık ciddi başka bir şey düşünemediğin için olağan tepki, bir hiçti. Belki de her şeye karşı hırçın olmak yanlıştı…
Delirecektik ya da unutacaktık.
Bu seçimi bizim yapacağımızı düşünmek biraz tuhaf olurdu. Zamanla göğü griye boyuyorduk.
Göğsümüzü gere gere kafamızı sallaya sallaya gezdik. Kimsenin bundan haberi olmadı. İçten içe deliriyorduk.
Girdiğimiz ortamlarda edilen sohbetlerin sadece geceyi ve gündüzü daha çekilir bir hale getirmek ve zamanı doldurmak için yapılır olması sahteydi ve boştu ama gerekliydi, zamanla işi olmayanlar için sıkıcıydı ama oyunu bitirmek için beklememiz gerekiyordu.
Biraz içtik ve zaman algımızla oynadık, eğip büktük, bir şeye benzemedi ama olsun gülüp altımıza ettik, zaten yetişeceğimiz bir yer de yoktu. Bekliyorduk.
Sadece daha fazla ilgimizi çekecek şeylerle yaşamı tüketmeye çalışıyorduk. Yoksa daha çekilir bir yanı yoktu hayatın ve insanların.
Düşünceler aynı doğrultuda ilerleyemedi. Nasıl yaşanacağı hakkında kimse hemfikir değildi zaten. Çoğu zaman; böyle yaşamalısın dostum! Keyfine bak,
yok be oğlum öyle hayat mı geçer!
Acımdan geberiyorum, sizin söylediklerinize dönüp bir bakın!
Ya da gerçekten aptallıktan doğan sözler olduğunu söylemek yersiz olmazdı, aynı zaman da yaptıklarımız için de geçerli.
Bu her şeyi mahvettiğimiz bir tablo olabilir ya da mahvedeceğimizin. Ne halt yiyeceğiz şimdi!
NASA’nın uzay aracı kaldıracağını duyunca hemen kıçımızı kaldırıp gizlice, üsse girmek için iyi bir plan yaptık. Güvenliği alt edip tüm sistemi ele geçirdik. Zehir gibiydik hepimiz, dünyada yaşayamayacak kadar da aptaldık. Varoluşumuz sancılıydı. Bir yola çıkmıştık, bindik araca, başlarda uzay aracını kaçırmak mükemmel bir fikir gibi gelmişti. Çılgıncaydı…
Rahat durur muyuz? Tabii ki hayır. Uzaya çıktıktan sonra bir yıldızın üstüne atladık, ne yapalım, deh dül dül dehhh!
Lan bu yıldız nereye kayıyor? Geçidi kaçırmayalım ha!
Hayatlarımızın bir sıkımlık canı vardı avuçlarımızın arasında, biz de b…ku çıkıncaya kadar sıktık.
İşte ne geçmişten mutluluk duyabildik ne de gelecekte güzel şeyler olacağına inanabildik. Biz buradaydık ve şimdiye sıkışmıştık, şimdi ise berbattı. Başkalarına göre ise memnuniyetsiz g…t heriflerdik.
Bir anda yıldızlar kayboluyordu gökyüzünden ve korkuyordum, çünkü yaşam ızdırabı uzatıyordu, bense içten içe gülüyordum.