İçim acıyor anne. Sanki biri dibi tutmuş yerlerimi kazıyor ve canım çok yanıyor. Ama yine de böyle olmasını istiyor gibiyim. Katran tutmuş kalbimin karasını kazısınlar istiyorum. Acı, beni merhamete sevk edecekse içimi acıya gark etsinler anne. Ağlamayı biliyorum anne ama yine de daha çok ağlamam gerektiğini anlıyorum şimdilerde. Bugüne kadar anlaşılmadığımı düşünerek üzülüyordum ama şimdi dünyada acı çeken çocukları anlayan kimse olmadığı için üzülüyorum. Neden anne, hayat neden bazı insanlar için bu kadar ucuz ve gaddar. Bir yanda zulmedenler, diğer yanda mazlumlar.
Canım acıyor ve çocukluğumdaki gibi ilk sana koşuyorum anne. Çocuk değilim artık ama hala çocuk kalan bir tarafım var, çünkü ne zaman üzülsem sana sesleniyorum anne. Bu dünyada çocuk kalmak suç değil ama çocuk olmak suçmuş bunu da öğrendim anne. Bir keresinde yine yazmıştım anne, zulüm vardı ve ben demiştim ki, dünyadaki tüm çocukların acısını onlardan alıp kendime vermek mümkün olsa diye. Allah iyi ki beni ciddiye almamış anne. Dayanamazdım bu acıya. Peki ya; anne, babalar nasıl dayanıyor. Evlatlarının kopan uzuvlarını toplamaya, onların cesetlerini bulmak için kollarına isimlerini yazmaya yürekleri nasıl dayanıyor anne. Sen gelsen anne ve ben ağlayınca, sana sarılınca çocukluğumdaki gibi geçse acılarım. Ama artık öyle olmuyor. Acıyı verene hamdolsun deyip acıyı bizden alacak olanın da O olduğuna iman ediyoruz anne. Sen bu dünyada annesi olmayanların annesi ol ve ben de çocuğu olmayanların çocuğu olayım anne. Belki hala merhamet sahibi insanlar çoğunluktadır ama biz göremiyoruzdur. Kim bilir anne…