Ben, haber bültenlerinde birkaç saniyede bahsedilip sonra adı unutulan kadınlardan birisiyim. Sesimi duyurmaya çalıştığımda görmezden gelip ekranı kaydırıp geçtiğiniz o tweet’i atan kişiyim. Ben, ölüme terk ettiğiniz o kadınım.
Şimdiyse yalnızca herhangi bir tabuttaki ölü bedenim. Öldürüldüm. Dile nasıl da kolay, değil mi? Hayatım çalındı ve biliyorum ki ismim dahi hatırlanmayacak. Sessizce yitip giden canlardan yalnızca birisiyim.
Mezarımdan sesleniyorum sizlere. Yaşarken kulak vermediniz, hiç değilse şimdi bir şans verin de dinleyin. Dinleyin ki boş mezarlar vahşice katledilmiş kadınlarımızın bedenleriyle dolmasın daha fazla. Son kez konuşacağım insanoğluna. Son kez tüketeceğim çoktan kesilmiş nefesimi. Nasıl ölüme terk edildiğimi ve hayatımın ellerimden nasıl alındığını anlatacağım.
Ayşe, ben. Bundan 1 sene önce öldürüldüm. Belki duydunuz ismimi. Belki de ilk defa benden duyuyorsunuz. Gerçi ne önemi kaldı ki? Ben söyleyeyim, hiçbir önemi yok artık. Çünkü ben de yokum. Bir daha asla olmayacağım, olamayacağım.
Bilirsiniz, ülkemizde bir kadının boşanmak istemesi pek saygıyla karşılanmaz. Nitekim ben istediğimde de öyle oldu. Eski kocam, boşanmayı reddetti bir süre. Ancak ben yıllardır süregelen psikolojik ve fiziksel şiddetinden bıkmıştım. Bu işin geri dönüşü yoktu. Israr kıyamet, nihayetinde boşandık. Ancak hiçbir şey ”boşandık” kelimesiyle sınırlı kalmadı. Asıl hikaye, burada başlıyor. Benim hikayemse tam olarak burada bitiyor.
Sayamayacağım kadar çok tehdit aldım boşandıktan sonra. ”Öldüreceğim seni.” diyordu açık açık. Bunu öyle rahat söylüyordu ki kanım donuyordu her defasında. Canımı almaktan söz ederken sanki balkona hava almaya çıkarmış gibi konuşurdu. Nefeslerimi sonlandıracak olan o cani, yüzlerce defa söyledi bunu. Hem de hiç çekinmeden…
”Öldüreceğim seni.”
Ucuzdu benim hayatım. Belki bir kurşuna belki birkaç bıçak darbesine bakıyordu. Ucuzdu işte. Kolayca alabileceğini söylerdi. Ödüm kopardı da gıkımı çıkaramazdım. Yüreğim ağzıma gelirdi de dışıma yansıtamazdım. İki güzel çocuğum vardı benim. Canımdan iki parça… Nasıl kıyardım onlara? Nasıl yansıtıp oynardım psikolojileriyle? İşin aslı, bilirlerdi babalarının nasıl birisi olduğunu. Çok iyi bilirlerdi. Ancak nasıl derdim onlara, babalarının beni öldürmek isteyişini diline pelesenk ettiğini?
Aylar sürdü bu işkence. Sağlığımdan oldum önce. Sonra fark ettim ki ailem de çok yıpranıyor. Babam, biricik kızını kaybetmekten korkuyor. Abimin elinden bir şey gelmediği için kahrolduğunu görebiliyorum. Annem ise… Canım annem… Nasıl da içi gidiyor, hissediyorum. Yavrusu için en çok o hop oturup hop kalkıyor, biliyorum. O cani, beni öldürdüğünde gömülen tek kişi ben değildim. Benimle beraber annemi, evlatlarımı, babamı, abimi gömdüler. O darbeleri yalnızca ben değil, hepimiz aldık.
”Neden şikayetçi olmadın, Ayşe?” demeyin hemen. Durun hele bir. Bitmedi anlatacaklarım. Dinlemeye devam edin.
23 defa şikayet ettim. Gitmediğim karakol, başvurmadığım hukuki yol kalmadı. Yazdım o dilekçelere de. ”Öldüreceğim seni!” diyor, dedim. 23 kez. 23 ayrı zamanda… Tam 23 sefer doldurdum o dilekçeyi. Her defasında ölmemek için tuttum o kalemi. Nefesim kesilmesin diye akıttım mürekkebi kağıda. Evlatlarım, annesiz büyümesin diye attım imzamı. Annem evlat acısı çekmesin diye elimden gelen her şeyi yaptım ben.
Siz bilir misiniz, ölmemek için sayfalarca kağıt doldurmanın sızısını? Hayatını ellerinde tutabilmek için nice kalem tüketmenin sancısını? Her an ”öldürülme” korkusuyla aldığınız o nefeslerin ciğerlerinizde yarattığı yanmayı? Bilir misiniz? Anlayabilir misiniz beni? Öldürüldüm ben. Hissedebilir misiniz atmayan kalbimi? Duyabilir misiniz kesilmiş sesimi?
O karakolların yolu, hep daha uzun gelirdi bana. Her defasında biraz daha uzardı sanki. Belki de dermanı kalmamış bacaklarım, adım atamazdı. Ben de küçük adımlarımı görmek yerine yol uzadı zannederdim. Sizin dizleriniz titredi mi hiç ölmek korkusuyla? Her gece, boğazınızda iki el hissederek uyanmak ne demek, bilir misiniz? Evden çıkamamak, çıktığınızda da her adımda arkanızı kontrol etmek nedir, bilir misiniz?
Ben tüm bunları çok iyi biliyorum. Hissettim her birini. Hissetmeye itildim. Mecbur bırakıldım. 23 kez gittiğim o karakoldan 23 kez eli boş döndüm. Yaşamak istemiştim ben. ”Ben ölünce mi duyacaksınız sesimi?” demiştim bir dilekçede. Meğer nasıl da öngörmüşüm olacakları. Şimdi ölüyüm ve siz, şimdi duyacaksınız beni. Ne trajik, değil mi?
Takipsizlik kararı verildi her defasında. Ne istiyorlardı, bilemiyorum. Öldürülmemi beklediler adeta. Sadece izlediler. Ben öldürülünce acıyla anmışlardır beni. Ciğerlerini bilirim onların. Beni ölüme yollamamışlar gibi, hayatımın çalınmasına seyirci kalmamışlar gibi anmışlardır beni. Çok iyi bilirim.
Merak ediyorum, katilim ceza aldı mı? Beni evlatlarımdan, annemden, babamdan, abimden ayıran o cani, ceza aldı mı? Soruyu yanlış sordum sanırım. ”Gözaltına aldılar mı?” desem daha mı doğru olurdu? Bilmem ki. Unuttunuz mu? Ölüyüm ben. Öldürüldüm. Satır darbeleriyle sokak ortasında işkenceye uğradım. Günlerce komada kaldım. Bu dünyadan koparıldım ben. Oysa gideceğim, göreceğim ne çok yer vardı. Çaldılar benden her şeyimi. Şikayetlerimi görmezden gelenler, takipsizlik kararı verenler, sesimi duymayanlar, duymak istemeyenler… Çaldınız hayallerimi. Evlatlarımdan annesini, annemden yavrusunu çaldınız. O caninin elini güçlendirdiniz. Ne uzak tutabildiniz benden ne de ceza verdiniz. Şimdi, hepiniz sorumlusunuz. Şimdi, hepiniz suçlusunuz.
Öldüm demek kanıma dokunur, bilir misiniz? ”Öldü.” demeyin arkamdan, olur mu? Çünkü ben ölmedim. Öldürüldüm. Vahşice, tasarlanarak ve planlanarak öldürüldüm. Artık bana yardım edemezsiniz. Uzun zaman önce toprağa hapsedildim ben. Ama yardım edebileceğiniz milyonlarca kadın var. Umutla hayata tutunmaya çalışan kadınlarımız var. Beni duymadınız, onlara sesleri kesilmeden ulaşın. Hâlâ hayattalarken seslerine ortak olun. Çünkü bilirim ben, sesleri her geçen gün biraz daha kısılıyor. Her geçen gün biraz daha zayıflıyor. Yalnız bırakmayın onları, olur mu? Öldükten sonra değil de yaşarken kulak verin. İkinci bir hayatımız olmayacak. Bahşedilmiş yaşamlarımızın canice elimizden alınmasına göz yummayın. Sakın unutmayın, ”bir” olursanız kimselerin gücü sizi susturmaya yetmez. Onlara izin vermeyin. Ben yaşayamadım. Siz, benim için de yaşayın ve yaşatın.