24 Ocak 2020;
22 saniye içinde hayatları altüst olan yüzlerce insan… Tam 22 saniye boyunca edilen dualar, anne diyen haykırışlar, ağlayan bebekler, duvarların ağırlığı… Henüz ne olduğunu anlamamışken nefesinizi kesen toz dumana gözlerinizi açmak, ambulansların kulak tırmalayan sesleriyle ürpermek, yardım isteyecek kimseyi bulamamak. İfade etmek ne zor. Haykırışları kimseye duyuramamak. Saatlerce susuz kalmak. Bu anların insana yaşattıklarını, o berbat duyguları yazıyla somutlaştırmak imkansız. O korku, ve zamanla kabulleniş… Elazığ depremi. Son kez çayından yudum aldığını bilmeyen, son kez o espriye güldüğünü bilmeyen, son kez ağladığını bilmeyen 41 hayat. İlklerimiz hep bizim tercihimiz oluyor. Ama bir şeye ne zaman sonuncu kez sahip olduğumuzu hiç bilemiyoruz. Hayat bunun için fazla kurnaz…
Bir kadın öldürüldü.
4-5 Şubat 2020;
İlk gün 5 kişi çoktan hayatını yitirmişti. 2 kişi hala kurtarılabilirdi, ağırlığının cümlelere dökülemeyecek huzursuzluğu içini boğan 2 insan yaşam mücadelesi veriyordu. Ve onları kurtarma çabasıyla ertesi gün giden insanların 35 tanesi son kez gözlerini kırptı. Sanki elma armuttan bahseder gibi, 42 tane insan… Ne acı böylesine basitleştirmek. Artık hayatlardan sayıyla bahseder olduk. Bugün şu kadar insan öldü… Ne basit değil mi? Van çığ faciası. Yitip giden 42 hayat ve geride kalanlara bıraktıkları çığdan çok daha ağır bir yük…
Bir kadın öldürüldü.
11 Mart 2020;
Sadece okulların tatil olmasına sevinen öğrencilerin alabileceği kadar ciddiye alınan o lanet haber. İlk virüs vakası.
Bir kadın öldürüldü.
11-12 Nisan 2020;
2000 yılındaki nüfus sayımından 20 yıl sonra ilk kez geniş çaplı sokağa çıkma kısıtlaması… Yavaş yavaş ciddiyete binen bir durumdu. Eğitime o kadar ara verilmişken, akrabalık ilişkileri kopmuşken, cuma namazı kılınmamaya başlamışken, ekonomi çökmüşken fark edilmeyen olayın büyüklüğü, biz insan evlatlarının eğlencesi kısıtlanınca fark edilir olmuştu. Sayısız tedbirler bir yerden sonra işe yaramıyorken ölüm yine ekrandaki sayılarla ifade edilmeye başlamıştı.
Bir kadın öldürüldü.
30 Ekim 2020;
Bitmek bilmeyen, yıllar süren saniyeler. Kopan hayatlar ve o evlerin, hayatların, hayallerin enkazında umut aramak… Hatlar kesilmişti ve sevdiklerimize ulaşamıyorduk. Zaman geçiyordu, işi olmayan telefonu eline almıyordu ve herkes haberlere dört göz bakıyordu. Öyle korkutuyordu ki birinin telefonu ilk çalışta açmaması. Hele gerçekten sevdiğiniz biri varsa orada, orada denilen yer de bir enkazsa, hayat sizin için de duruyor o an ve haykırışlarınızı ağlayışlarınızı yutuyorsunuz. Acı haberi aldığınız an geliyor ve o kadar acı çeken var ki etrafınızda, kendinizi o haykırışları kusmak için bir köşe ararken buluyorsunuz… İzmir depremi. 117 kahreden haber. 117 insanın suya düşen hayalleri, ve geride bıraktıkları hayatlar. Bir nefes sesinin koskoca bir umut olduğu o anlar…
2021 için sözlerim var, dileklerim var, isteklerim var. Bir de herkesin eminim içinde tekrar eden duyguları yansıtabileceğimiz şu cümle var: 2020 kadar insanlıktan alacaklı olan bir yıl olmaman dileğiyle!