Yemeklerimizin vazgeçilmezlerinden, öğrenci mutfaklarının kralı patates 16.yüzyıldan önce dünyada pek bilinen bir şey değildi. Gelin bakalım bu hem ucuz hem de lezzetli sebze patates nasıl ortaya çıkmış onu inceleyelim.
1500’lere az bir vakit var, İtalyan kolonist Kolomb’un yeni dünya keşfiyle başlayan koloni hareketlerinin beraberinde getirdiği birçok şeyden biri de patatesti.
İlk olarak Kastilya ile tanışması pek verimli olmamıştı çünkü çiğ olarak yenmeye çalışıldı. Halk ve ordu bu sebzeyi hayvanlarına yem olarak kullanıyordu. 30 yıl savaşları sırasında Alman topraklarında bulunan Kastil ordusunun atlarına yem olarak verdiği patateslerden çalan dönemin açlık ve hastalıklarla boğuşan Alman köylüleri kabuğunu bile soymadan yemişlerdi. Birtakım hastalıklarla karşılaşan halk zaten salgın haldeki hastalığın sebebini patates bellemişler. Bundandır ki yıllar sonra yine bir başka savaşta Almanlara esir düşmüş bir Fransız’ın yediği ve ülkesine götürdüğü şey patatesti.
Patatesin Fransızlarla olan tanışması da pek hoş değil aslında çünkü daha kimse nasıl kullanılacağını bilmiyordu ve malum açlık Fransayı da vurmuştu. Patates kolay yetişiyordu, maliyeti azdı. Dönemin kralı 16. Louis bu duruma bir çözüm üretmek amacıyla kraliyet arazilerine patates kökleri ektirdi ve başlarına da muhafızlar koydurdu. Bunu gören halk şaşırmıştı ve tarlada ekili olan bu kadar değerli şeyin ne olduğunu merak ediyorlardı. Bu büyük merak köylülerden bazılarının tarlaya girip yetişen patateslerden alma girişimine neden oldu ama muhafızlar daha önceden uyarılmıştı; tarladaki hırsızlığa göz yumulacaktı.
Plan başarıyla işliyordu, halk çok değerli bir şey olduğunu düşünerek patatesi yemeye ve bahçesine ekmeye başlamıştı. Bununla birlikte patatesin nasıl pişirileceği de öğrenilmişti ve zamanla Fransız mutfağının vazgeçilmez ürünlerinden biri olarak sofralardaki yerini alarak tüm kıtaya yayıldı.