1918’e gelindiğinde Osmanlı, milyonlarca metrekare toprağını ve askerini kaybetmiş, artık mağlubiyeti kabullenmek zorunda olan çaresiz bir ülkeydi. 30 Ekim 1918 günü Mondros Limanı’nda demirli Agamemnon zırhlısında ateşkes antlaşması imzalandı. Hemen ardından düşman askerleri İstanbul’a çıkmaya başladı, bunu yurdun farklı noktalarının pek tabii de İzmir’in işgali izledi.
İzmir’in işgal edildiği 15 Mayıs 1919 gününe gelindiğinde Mustafa Kemal Paşa 6 aydır İstanbul’da idi. Vatanın ve milletin kurtuluşu için hükümet ve padişah nezdinde türlü girişimlerde bulunmuş ancak hiçbirinden sonuç alamamıştı. Padişah ve hükümet içerisindekiler kendi menfaatlerini, ulusun menfaatlerinden önce görmekteydiler. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa, bu kişiler tarafından tehdit olarak görülmüştü. Paşanın hem İstanbul’dan uzaklaştırılmasını sağlamak hem de Paşa’nın halk üzerindeki etkisini kullanarak ayaklanmaları bastırmak maksadıyla Samsun’a 9. Ordu Müfettişi olarak gönderilmesine karar verilmişti. Mustafa Kemal Paşa bu görevi Anadolu’ya geçmek için bir fırsat olarak görmüş ve kabul etmiştir.
Burada bir parantez açmak gerekmektedir. Bazıları tarafından Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a, Sultan Vahdettin tarafından milli mücadeleyi başlatması için gönderildiği iddia edilmektedir. Bu kesinlikle gerçeklikten uzak, alternatif tarih yazma girişiminden başka bir şey değildir. Nitekim adı geçen Sultan Vahdettin’in 16 Kasım 1922 tarihinde İngiltere’ye sığınma yalvarışını kendi el yazısı ile aşağıdaki görselde görebilirsiniz. Bu yalvarış sonrasında ülkeden İngiliz denizaltısı ile kaçtığını da hatırlatalım.
Paşa ve beraberindekiler 3 gün süren yolculuğun ardından 19 Mayıs 1919 günü kurtuluşa giden ilk adımı, Samsun’un Tütüncü iskelesine attılar.
Atatürk’e verilen görev, düşmana karşı ayaklanan halkın bastırılması ve kalan orduların terhis edilmesiydi. Ancak o emperyalist güçlere karşı verilecek mücadelenin ilk alevini yakmak, Anadolu devrimlerine giden yolu açmak için Samsun’a çıkmıştı.
Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a çıkışını, nutkunda şöyle anlatmıştır.
“1919 yılı Mayıs’ının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve manzara: Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durum, Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes antlaşması imzalamış, Büyük Harb’in uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir halde. Milleti ve memleketi Dünya Savaşı’na sokanlar, kendi hayatları endişesine düşerek memleketten kaçmışlar.
Saltanat ve hilafet makamında bulunan Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını emniyete alabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet aciz, haysiyetsiz, korkak, yalnız padişahın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi bir duruma razı, ordunun elinde silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta. İtilaf Devletleri, ateşkes antlaşmasının hükümlerine uymağa lüzum görmüyorlar. Birer vesileyle İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da Adana vilayeti Fransızlar, Urfa, Maraş, Gaziantep İngilizler tarafından işgal edilmiş.
Antalya ve Konya’da İtalya askeri birlikleri, Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ve ajanlar faaliyette. Nihayet başlangıç kabul ettiğimiz tarihten dört gün önce 15 Mayıs 1919’da İtilaf Devletleri’nin uygun görmesiyle Yunan ordusu İzmir’e çıkartılıyor. Bundan başka, memleketin her tarafından Hristiyan azınlıklar gizli, açık milli emel ve maksatlarını gerçekleştirmeğe, devletin bir an evvel çökmesine, çalışıyorlardı.”
Bugünkü çağdaş Türk devletinin kuruluşuna giden süreci bu adımı ile başlatan ATATÜRK, bu devletin koruyucuları ve ileriye götürücüleri olarak gençleri görmüştür. Vefatından kısa süre önce bu önemli günü gençlere armağan etmiştir.
Biz gençler varlığımızın kutsal temeli olan Türk istiklalini ve çağdaş cumhuriyetini daima korumak ve geliştirmek zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. Bu istiklali ve cumhuriyeti bizlere miras bırakan başta Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere bütün kendini bu mücadeleye adamışları saygıyla anıyoruz.